Haliç’te Yaşayan Simonlar:
- Nihan Iscan
- Mar 5, 2023
- 4 min read
Yazan: Hanefi Avcı
Sayfa Sayısı: 588
İlk Baskı Yılı: 2010
“bizler de her suçu değil yalnızca bize öğretilen ve empoze edilen hususları suç görüyor, bizim tarafımızda olan kişilerin kusurlarını suç olarak nitelendiremiyorduk.” (sayfa. 18)

Hanefi Avcının keleme aldığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar- Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabı Avcı’nın kendi hayatını anlatmasının yanı sıra, Turkiye’de oluşmuş ve Türk devleti ve milletine zarar veren örgütlere değinmiştir. Avcı’nin iki bölümde ele aldığı, birinci “devlet” başlıklı bölümde Mersin, Diyarbakır, Istanbul, Ankara, Edirne, ve Eskişehir görevinde yaşadıkları ve öğrendikleri, ikinci “cemaat” başlıklı bölümdeyse 2005’ten itibaren Fetullah Gülen cematinin hukuk dışı faaliyetlerinden bahsettiği kitabı yayınlandığında Türk siyasetine damga vurmuştu. Avcı, kitabın başlığındaki Haliçte Yaşayanlar ve Simonlar ile Türkiye devletinin durumu ve kitapta adı geçen örgütlerin düşünce yapılarına atıfta bulunmuştur.
Simonlaşmak, içinde bulunduğun bir grubun yanlışlarına ititraz göstermeme, hukuk çerçevesinde değil, o grubun öğretileri ve değerleri çerçevesinde hareket etme, ve gruba itaati hukukun üstünde tutmaktır. Haliç’te Yaşayanlar deyimi ise, Haliç'teki pis havanın orda yaşayanlar için normalleşmesi gibi, hukuk dışı olayların bulunduğu ve hürriyetin sürekli kısıtlandığı bir ülke yada grubun içinde yaşayanların o kısıtlayıcı atmosferi olağan kabul etmeye başlamalarıdır.
Avcı’nin Haliç’te Yaşan Simonlar diye nitelendirdikleri, hem Türkiye’nin içinde bulunduğu anti- demokratik ve baskıcı devlet düzeni, ve kurallara layıkıyla uyulmamasina alışılmışlık, hem de PKK ve DHKP-C, gibi örgütlerin yaptıkları hukuk dışı olayları nasıl kendi içlerinde normalleştirdikleridir.
Birinci Bölüm: Devlet
Uzun yıllar Emniyette görev yapan Avcı, çalıştığı birim ve genel devlet yönetimiyle ilgili çıkarımlarda bulunmuştur. Birinci bölümde vurgulayarak bahsettiği meseleler şunlardır;
1- Bilgizilik ve genellemeler:
Hanefi Avcı 1976- 2010 arası Emniyet’in farklı birimlerinde görev sürdürmüştür. Polis okulu ve Ankara Hukuk bölümünden mezun olduktan sonra, Mersin’in önce Gülnar sonra Mut ilçelerinde Emniyet Komiserliği yapmıştır, ardından artan terör olayları nedeniyle, Mersin merkeze atanıp, terörle Mücadele Şube Müdürü pozisyonuna getirilmiştir. Güneydoğudaki karışıklıklar nedeniyle, iki aylık Yer Altı ve Yıkıcı Faaliyetlerle Mücadele Kursu'nda eğitim aldıktan sonra Diyarbakir’da Istihparat müdürü olarak Terörle Mücadele Dairesi'nde göreve başlamıştır. Diyarbakır zamanlarında teknik bilimle tanışan Avcı, ülkede istihparatin ilk yapılanmasının oluşturulmasında önemli rol oynamıştır. Ardından Istanbul’da Emniyet Müdürlüğü yapan Avcı, Ankara’da bir süre daha görev yaptıktan sonra, Kaçakçılık ve Orgaznie Suçlarla Mücadele Dairesi’ne atanır. Sonrasında Edirne, ve Eskisehir’de 2010 yılına kadar devam eder.
Avcı’nin uzun yıllar emniyetin hemen her alanında görev yaptığından, birimin genel işleyişi hakkında bilgi sahipdir. Kitapta Avcı’nin tüm görev yaptığı teşkilatlarda karşılaştığı en büyük problemi emniyetin mücadele ettiği örgütleri anlayamamasi olarak yazar.
Durdumaya çalışılan, PKK, Dev- Sol, DHKP-C, TIKKO gibi örgütlerin objektiflerinin ve düşünce dünyalarının emniyet tarafında yeterince anlanmaya çalışılmamıştır. Türkiye dünyada terörle en iç içe olan memleketlerden biridir. Buna rağmen, devlet bu problemle en çok ilgilenecek olan polislerini bile yeterli eğitime tabi tutmuyor, onlara bu örgütlerin arka planını, ideolojilerini, hayata bakış açılarını anlamak için teşvikte bulunmuyordur. Bir güçle savaşabilmek için, o gücün ne olduğunu, nasıl düşündüğünü, hareket tarzını anlamak gerekir. Avcı'ya göre Mersin’de ilk Terörle Mücadele' de çalışmaya başladığı zamanlarda, Dev- Sol gibi grupların daha ne olduğunu bilmemesi, onlara karşı efektiv bir kavga sürdürmesini önlemişti. Bu açıdan, Avcı devletin örgütlerle ilgilenirken, onları içerden anlayp ona göre harekete geçmenin en birinci mesele olduğunun vurgulamıştır.
2- Rüşvet/ yolsuzluklar/ kapı düzeni
“Yolsuzluk olmadan Türkiye’de ekonomi olmaz” başlıklı bir kesitin de içinde olduğu kitapta, Avcı Türkiye'deki belediyeden, özer sektöre, hukuki işlemlerden, ülke girişi çıkışlarına varıncaya kadar, ülkede bir kaçcakçılık düzeninin olduğunu iddia ediyor. Avcı, parayı veren düdüğü çalar misali, her meselede, parayle kuralların değiştirilebileceğini görevde bulunduğu müddetçe çok iyi anlıyor.
3- Bahsedilen dış güçlerin etkisi:
Sürekli olarak Türkiye’de terör estiren örgütlerin dış güçler tarafından kurulduğu veya desteklendiği hakkında yapılan yorumları realiteye ters gören Avcı, Türkiye’deki bozulan asayişin ve hukukun, abartılı bastırma ve limitlemelerin, ve insanların kendi bildikleri ideolojilere inanmalarinin suç sayılmasından dolayı bu örgütlerin oluştuğunu ifade etmiştir. Turkiye’de demokrasideki eksikliklerin, bu insanlara yeterli özgürlükleri vermediklerinden dolayı, insanları bir örgütleşmeye ittiğini soylemiştir.
4- Susurluk ve devlet içinde Simonlaşmalar:
Devletin ülkedeki hukuku temin etmeye çalışırkenki hedefinde, çeşitli örgütlerin buna ters düşen ve hukuki olmayan faaliyetlerine karşılık, devletinde hukuk dışı bir biçimde tepkisi, kitapta bahsedilen Simonlaşmanın tam manasidir. Susurluk Olayını, devletin Simonlaşması olarak gören Avcı, suç işleyen veya planlayan insanların yine hukuk altında haklarına karar verilmesinin ülkemiz için vazgeçilmemesi gerek bir değer olduğunu, ve bu değerin çiğnendiği vakit haklıyla haksızın bir farkının olmayacağını vurgulamıştır.
5- Ast- Üst İlişkileri
Avcının emniyette üst rütbelerede görev almasından dolayı kendinin yaşadığı, başka birimleride üst kademeden insanlarda ve onların etraflarınca gözlemlediği bir takım yanlışlıkları kitapta paylaşıyor. Astların sürekli olarak üstleri övgüye mazhar tutmaları ve üstleri tüm yanlışlardan tenzih etmelerinin hukuk için ölümcül olduğundan; eğer üstlerce yapılan herhangi bir usulsüzlük varsa, bunu söylememe yada söyleyememenin ülkede çok derin problemler oluşturacağından bahsediyor.
6- Teknik/ Istihparat
Gerek istihparatta, gerekese diğer birimlerde, devletin çok zaman kendi elindeki imkanlardan - insan, alet ve edevat, bilgi birikimi- yararlanamamasindan söz ediyor. İlk Diyarbakır’da karşısına çıkan dinleme cihazları ve kameraların, Türkiye’nin önde gelen mühendislerinin yardımıyla yerli şekilde gelişitrilimesi gerektiğinden bashsediyor.
Ikinci Bölüm: Cemaat
Avcı’nin kitaptaki ifadelerine göre, Fetullah Gülen cemaati mensupları, bulundukları askeriye, yargı, ve emniyet gibi devlet kamularinda bir teşkilâtlanma başlatmiş ve devletin imkânlarını hukuki olmayan fiilerde belli bir amaç doğrultusunda kullaniyorlardir.
Cemaatin, Avcı’nın deyimiyle örgütün, kendi zihniyetini taşımayan kimseye tahammülü yoktur, ve onların görevde terif edememeleri için veya görevlerinden çıkartılmaları için yasasız dinleme, sonrasında şantaj, komplo, veya iftiraya başvurdukları tespit edilmiştir. Avcı buna örnek olarak ilk cemaat operasyonu olan Yücel Aşkın’in delilleri yeterli olmaksızın bir savcı tarafından hakkında tahkikat başlatmasına yer vermiştir. Bunun dışında, Emin Aslan, Sabri Uzun, Ahmet İlhan Güler gibi isimlerin memuriyetlerinden çıkarılıp, gerekli deliller olmadığından, ve davaya bakan hakim, savcı, ve şahitlerin adil karar verip vermedikleri şüpheli vaziyette olduğundan, onların da bir cemaat kumpası içinde oldukları kitapta bashedlimiştir.
Avcı’nin anlatılarına göre, cemaat kişisel, hukuka ayrı olmayan fakat toplum içinde utanç duyurabilecek, bilgileri insanlara karşı kullanmaya başlamış, adeta kamu çalışanlarına toplu bir şantaj planı hazırlamıştır. Açılan bazı Ergenokan ve Balyoz davalarında da benzeri hukuksuzluklar tespitleyen Avcı bunları kitapta okurlarla paylaşmıştır.
Yazara göre, misalen, uyuşturu pazarlamasıyla ve uyuşturucu ihraç eden Habib Kanat isimli şahsa emniyet içinde destek olduğuyla itham edilen Emin Aslan davasında, deliller yeterli değildir. Avcı, Habib Kanat ile çekilen üç ayrı fotoğraf dolayısıyla bu çok ağır suçlamalara maruz kalan Aslan’ın, Kanat ile ajan- muhbir ilişkisinin olduğu, ve bunun tahkikatça delil olarak kullanılamayacağı kanaatinde bulunmuş. Ayrı olarak, Avcı'nın belirtmesine göre, 8 Eylül’de Anakara’dan Istanbul'a aktarılan dosyanın içeriği çok geniş olmasına rağmen, Istanbul'daki’ savcı Mehmet Berk’in dosyayı yarım gün içinde inceleyip bir karara varılması, savcının dosyanın içeriği üzerine değilde dışardan gelen bir talimat üzerine karar verdiği aşikârdır.
Kitaba verdiğim puan: 8/10
Konu ile ilgili izlenebilecek videolar:
https://youtu.be/yAOsZEoVnFk
댓글