top of page

Ustam ve Ben:

Yazan: Elif Şafak

Sayfa Sayısı: 480

İlk Baskı: 2013


“Hasret çekenlere "aşıklar" denmiş, kafasında sorular olanlarda "şakirtler". Birinciler aşkı öğrenenlermiş, ikinciler ise öğrenmeye aşık.” (sf. 1)

Elif Şafak'ın efsane kaleminden çıkan Ustam ve Ben Kitabı, Hintli bir oğlanın Osmanlı diyarlarında yaşadığı maceralarını anlatıyor. Hindistan’dan İstanbul'a seyahat eden bir biçare ve bakmakla görevlendirdiği en iyi dostu olan beyaz filin hikayesidir bu. Biricik usta Mimarbaşı Sinan ve düşünerek seçilmiş üç çırakla yeni bir sayfa açılır Cihan’ın hayatında: bir mimarlık sahifesi. Bir yakınından, çok sevdiğinden yara alır sonra Cihan. Kötü bir ihanetin, titizlikle hazırlanmış bir planın parçası olarak bulur kendini. Heyecan verici bir 16.yüzyıl hikayesi.


Aşka, Aşıklara, ve Şakirtlere Dair:

Aşk kalben duyulan muhabbet ve varlık aleminin bir hakikatidir. Varlık, Yaratan’in bir yansıması ise, aşk Yaratıcıdan geliyordur. Kainatta konaklayan varlıklar, kendi usullerince aşkı, yani muhabbeti, aşikar ederler. İnsanın varlıkta aşkın zuhur edişini görmesi mümkündür. Misalen, akan suya bakan görebilir suyun namütenahi bir yolculukta olduğunu. Toprakla karışır su aktıkça, taşları ve kayaları çevreler, geçtiği yollara göre şekil değiştirir: varlıkla bir olur. Su, varlığa olan muhabbetinden, Yaradana olan muhabbetini gösterir akışında. Şiddetli yahut yavaşça, çağlayarak yahut sükût içinde, akan su iç içedir, birebir alakadardır kainatla. Aşk bir olan yaratıcının yarattığı kainatta, varlık alemiyle bir bütün olabilmektir; muhabbetle ve ruhen yaratılanla bütünleşebilmektir belkide.

Aşıklar vardır sonra; yazarın bahsettiği, “aşkı öğrenenler” güruhu. Aşıklar çeşit çeşittir, fakat hepsi ışığa özlemle kanat çırpan kelebekler misali içlerinde Nur’a karşı hasret barındırırlar. Ben bir Aşık Veysel bilirim misalen, yedi telli aletine vurdukça kara toprağı özleyen, kara topraktan manen yaratıcıyı hisseden bir aşıktır o. Gözlerinin körlüğünü, ruhunun Hak’kı keşfedişine mani olmadığı adam. Necip Fazıl bilirim, Çile diye adlandırdığı eserinin sonunda “Biricik meselem sonsuza varmak” demesinden, aşkı, aşkı bize veren yaratıcıyı, yani sonsuzu istediğini bilirim. O vakit aşıklar, kainat denen kitabın Yaratıcısını, kitaptan, her satırında ki incecik işlenmiş mana silsilelerinden, bulmaya çalışanlardır.

Şakirtler vardır birde, “öğrenmeye aşık” olanlar. Şakirtler bir arayış içindedirler; hayatı ve hayata dair herşeyi ilim ve bilim yoluyla kavramaya çabalarlar. Malumat ile alakadar olur, onu biriktirmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi severler. Kitapta yazar der ki, bir Ehl-i Hüner üç farklı kaynaktan beslenirmiş; kitaplar, insanlar, ve yollar. Buna binaen şakirtler en çok sessiz şahitler kitaplar, sesli şahitler insanlar, ve üzerinde hatıralar biriken yollarla zamanlarını geçirirler.

Aşık ve şakirt birbirini tamamlar adeta, biri aşkı öğrenmeyi diğeri öğrenme aşkını kovalar durur. Bilmem ki bir insan hem aşık olup hem şakirt olamaz mı; öğrenme aşkını, aşkı öğrenmek için sarf edemez?


kitaba verdiğim puan: 9/10


Alıntılar:

- "Kalbimizi gümüş tepsi içinde ikram edercseine bir yabancıya göstermemize sebep nedir?" (sf. 60) - "Dünyanın bir kalbi varsa eğer, Cihan emindi; o ağacın altında attığından" (sf. 63)

- "Tanrı'nın bir tek kendilerini sevdiğine inanlar arsında bir kavgaydı." (sf. 104)

- "Ne benim gibi ahşaptan, ne Davud gibi madenden, ne Nikola gibi taştan, ne de Yusuf gibi camdan mamuldü. Ustamın malzemesi akan suydu." (sf. 272)

- "Bir şey daha vardı üzerine titrediği: hakikat" (sf. 443)

Comments


bottom of page